29 Ocak 2013 Salı

2 Çay, 1 İş


İçilen her bardak çayın boğaza düğümlendiği, işsizlerin güne başladığı o yer... Keşke bir bardak daha içmesem diyenlerin hikayesi... 

Malum Türkiye'de son yıllarda bazı şeyler hızla değişiyor! Bazı şeylerse hiç değişmiyor...

Bunlardan biri de işsizlik, başka bir adla istihdam sorunu. Rakamlara bakarsanız Türkiye büyüyor, yüzdeler değişiyor. Ama hala resmi istatistiklere göre yaklaşık 2 milyon 550 bin kişi işsiz. Bunların çok önemli bir bölümü de genç.

Hal böyle olunca işsizler Türkiye İş Kurumu ya da allanıp pullanan özel istihdam bürolarının kapısını çalıyor!

Çalıyor çalmasına da iş kapısını açabilen şanslıların sayısı çok az. Öyle ki kendisine uygun bir iş bulunduğu haberine beklerken ayları hatta ve hatta yılları devirenler var.

Bazı işsizler ise ümidini kestiğinden hayatta kalabilmek, evlerine ekmek götürebilmek için kendi başının çaresine bakmak zorunda kalıyor. Yani işsizler, iş bulmak için kendi yöntemleri geliştiriyor.

İşte bunlardan biri de amele pazarları. Pek çoğu uzun yıllardır aynı yerlerinde ekmek parası umudunu taze tutmaya devam ediyor. Bazıları ise değişen Türkiye'den nasibini almış.

Fotoğraf da bu değişime işaret ediyor. Fotoğraftaki yer Zonguldak'ta amele pazarı görevi gören bir kahve. Adı ''İşçi Kahvesi''. Ama adı sizi yanıltmasın, çünkü burası aslında bir ''İşsiz Kahvesi''. Bu kahveyi mahallenizde boş zaman öldürülen kahvelerle karıştırmayın. Çünkü kahvenin isminin atında yazılan ''usta ve amele bulunur''  yazısı kahvenin asıl işlevini gösteriyor.

İşçi Kahvesi'nin bugüne kadar kaç eve ekmek parasının girmesine vesile olduğu bilinmez ama içerinin tıka basa dolu olmasından kentteki işsizlik sorunun büyüklüğünü tahmin etmek güç değil.

Bu arada Zonguldaklı işsizin nispeten şanslı olduğunu söylemek mümkün!

Ne de olsa ülkenin birçok yerinde, sabahın ayazında günü birlik iş bulmak için amele pazarlarında bekleyen onca kişi var!

12 Ocak 2013 Cumartesi

Borcu olana iş yok!


Maden facialarına kılıf bulmakta yaratıcılık sınır tanımıyor. İşte madenlerdeki olağan şüpheliler...  

İşverenin ihmali, devletin göz yumması ve toplumsal duyarsızlık nedeniyle neredeyse bütün madenler artık birer ''cinayet mahalline'' dönüşmüş durumda. Bu cinayetlerde, işçiyi adeta ölüme gönderen işverenin, denetimlerini facia sonrasına saklayan devletin ve ''yine maden patlamış vah vah'' diye olup bitenleri izleyen herkesin istikrarlı bir katkısı var.

Bunun yanında bir de işverenlerin şeytanın bile aklına gelmeyecek ''suçlu'' yaratma çabaları...

Bunlardan sonuncusuna Türkiye Taşkömürü Kurumu imza attı. Hem de 8 madencinin yaşamını yitirmesinden 2 gün sonra hem de daha ölen madencilerden bazılarının cansız bedenleri hala maden çıkarılmayı beklerken.

Türkiye Taşkömürü Kurumu yetkilileri iş kazalarıyla ilgili değerlendirme yapıp teşhisi koymuş: ''Borcu olan ve icralık duruma gelen madenci, kafası dalgın olduğu için büyük kazalara neden oluyor''muş. 

Bu durum bir genelgeyle de somutlaştırılmış:
"İcralık duruma düşen işçilerin akıllarının sürekli iş harici konularla meşgul olması sonucu konsantrasyon problemi yaşamalarının muhtemel bulunması nedeniyle işlerini dikkatli yapamama olasılığı bulunmakta, kendilerinin ve yanında çalışanların sağlığı ve iş güvenliği açısından büyük risk oluşturmakta, dolayısıyla iş verimini olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca sık sık haciz ve icralık duruma düşen işçilerimizle ilgili kararlara ait dosyaların takibini ve işlemini yürüten personel, muhasebe ve hukuk birimlerimizi yoğun mesai harcamak zorunda bırakıp önemli zaman kaybına neden olmaktadır.''

İcralık işçilerin durumlarını düzeltmeleri için uyarılması istenen genelgede, bunun için kendilerine 1 yıl süre verilmesi aksi halde savunmaları alınarak iş akitlerinin feshedileceği belirtiliyor. 

İşverenin bu iddiası hangi bilimsel sonuca dayanmaktadır, iş yerindeki kazalardan kaçı bu nedene dayanmaktadır bilinmez!

Ama böylesine bir  iddiayla ortaya çıkanların önce madenlerde kaç kişinin, hangi ihmaller nedeniyle öldüğünü ve bunların kaçının maaşında haciz olduğunu açıklaması gerekir. Ve elbette bir de borç sarmalındaki işçilere ne kadar ücret ödediklerini...

Oysa bugüne kadar yaşanan iş cinayetleri aslında katili de haykırıyor...

Failleri aslında herkes çok iyi biliyor...

Onlar, işçileri maskesiz madene indirenler...

Denetim raporlarıyla alay edercesine faaliyetlerine hiçbir şey olmamış gibi devam edenler...

Madenin en tehlikeli yerine taşeron işçiyi göndermekte sakınca görmeyenler... 

Ve tüm bu olup bitenlere göz yumanlar...

Madenciler, borçları olduğu için değil, insan hayatını bile hiçe sayacak kadar gözü dönmüş, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini masraf olarak gören, adeta Azrail'in görevine soyunmuş işverenlerin ihmalleri nedeniyle ölmektedir.

Bunu anlamak için iş cinayetinin yaşandığı yerde tespit edilen ihmallerin ve ihlallerin listesine bakmak yeterli.

O uzayan listelerde bazılarının maliyeti komik düzeylerde kalan pek çok ihmal sıralanırken nedense işçilerin borçlu olmasından bahsedilmiyor!

Hadi tüm bu gerçekleri bir an olsun kenara koyalım...

Madende çalışan madenci, iş kazası nedeniyle öldüğünde borçluysa, maaşında haciz varsa  birilerinin konuşmadan önce biraz utanması gerekmez mi?