30 Mayıs 2012 Çarşamba

Vur, vur bir daha vur!...


Bu, her geçen gün değişen, demokratikleşen, ileri demokrasiye koşar adım yaklaşan bir ülkenin işçisinin, memurunun, emekçisinin hikayesidir!...

-Bu ülkede, işsizin parası, altın tepsiyle "teşvik" adı altında işverene sunulur.
-Grevin olmadığı sözde "toplu sözleşme" düzeniyle memurla alay edilir.
-Sendikalı işçinin nesli tükenmektedir.
-Asgari ücretlilerin sayısı sürekli artmaktadır.
-Adına taşeron denen, her türlü işçi hakkının ayaklar altına alındığı emek sömürüsü, giderek yaygınlaştırılmakta ve çalışma yaşamına hakim kılınmak istenmektedir.
-Ücretliye komik zamlar yapılırken, dar gelirlinin tükettiği temel ürünlere astronomik zamlar yapılmaktadır.
-Öyle ki işverenden daha çok vergi ödeyen çalışanlar bulunmaktadır.
-Geçinemeyen işçi, memur, emekli kredi kartının esiri olmaktadır.
-Baskıyla sendika değiştiren çalışanlar, utancından mesai arkadaşının yüzüne bakamamaktadır.
-Sırf işverenler razı olmuyorlar diye çıkarılmayan İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası nedeniyle yeni iş cinayetleri yaşanmaktadır.
-Sendikal hak ihlalleri nedeniyle "kara listeye" girmemek için örgütlenme özgürlüğü, hak arama konularında her yıl ILO'ya sözler verenler, dönüp var olan grev hakkını da ortadan kaldırabilmektedir.
-İşten atılan işçi, zam isteyen memur, yıllarca verdiği emeğin karşılığını bekleyen emekli, karşısında polisi bulup, biber gazından nasibini almaktadır.
-Gençler için emeklilik, dedelerinden, ninelerinden dinleyebilecekleri birer anı artık.
-Artık sosyal sigortanın sadece adı "sosyal". Hastaneye gidenin eli cebinden çıkmıyor.
-Kimi yıllardır İŞKUR'un kıdemli işsizi olarak iş kavuşacağı, kimi yaş mağduru olduğu için emekli aylığına kavuşacağı günü bekliyor.
-Bu ülkenin bakanları "işçi çıkarmak çok zor, işveren bu yüzden yatırım yapamıyor" diyebilmektedir. 
-İşçinin elindeki son şey olan kıdem tazminatına göz dikilmektedir.   


Ne, bari canlarını alın da kurtulsunlar mı?...


Böyle bir ülkenin emekçilerinin ölümlerinin de yaşadıkları koşullar uygun olması, "güzel" olması beklenir değil mi? Merak etmeyin öyle de oluyor. Bu ülkenin işçileri, dünyada çok az ülkede yaşanabilecek bir sonla hayata veda ediyor. Binlerce tonluk göçüğün altında 15 aydır ölüm uykusuna yatabiliyor.


Hadi şimdi vurun, bir daha vurun!...


Nasıl olsa tüm bunlara alkış tutan var...

29 Mayıs 2012 Salı

Sezaryen kaç çocuk eder?



Çocuk haklarına ilişkin sicili pek de parlak olmayan Türkiye, 3 çocuktan sonra kürtaj ve sezaryeni tartışıyor. O halde çorbada bizimde tuzumuz olsun deyip soralım: Sezaryen kaç çocuk eder?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, miting meydanlarında, şahitlik yaptığı nikah törenlerinde, hem fırsatta çiftlerden en az 3 çocuk istiyor. Oysa sezaryanla doğum yöntemi bu iddialı hedefe pek uygun düşmüyor. Neden mi? Çünkü sezaryanda ideal olan dünyaya 2, maksimim 3 çocuk getirilmesi.

Yani sezaryanla doğumda Erdoğan'ın en az 3 çocuk hedefinin yakalanması mümkün
görünmüyor. Yani Erdoğan'ın gösterdiği hedef konusunda sezaryan tercih edilebilecek bir yöntem değil. Burada da ister istemez akla şu soru geliyor: Erdoğan'ın 3 çocuk çağrısını sürekli tekrarlaması ile sezaryene karşı kampanya başlatılması sadece bir tesadüf müdür?...

Doğum ve çocuk sahibi olmak kadınlar için eşsiz bir deneyim. Bir anne adayı, kendisi ve bebeği için çok önemli olan doğum sürecini planlarken 9 ay boyunca normal ve sezaryenle doğumu bütün yönleriyle değerlendirip karar veriyor. Hal böyle olunca, bu hassas dönem için anne adaylarına "sen bilmezsin ben bilirim", "öyle olmaz böyle olur" gibi bir yaklaşım göstermek her halde yapılması gereken son şey olmalı.

Sezaryen konusunda illa alınması gereken bir önlem varsa bu, yasaklamayla, cezayla değil, anne adaylarıyla konuşularak, varsa endişeleri ortadan kaldırılarak ve ikna edilerek olur. 

Keşke siyasetçiler kimin dünyaya kaç çocuk getireceğine, nasıl getireceğine bakmak yerine bebeklerin borçlu doğmaması, ülkenin çocuklar için daha yaşanılır hale getirilmesi için kafa yorsa ve böylece anneler, babalar dünya getirecekleri çocuklar için endişeye kapılmasa...

25 Mayıs 2012 Cuma

İşte memuru yakan adam!


İlke kez "toplu sözleşme" hakkını kullanan memur, yüzde 3,5'luk zam önerisinin şaşkınlığını yaşıyor. Önceki yıllardaki düşük zamlarda olduğu gibi yüzde 3,5'luk zamma da bir neden ve fail bulundu!... İşte o adam...

Hükümetle ve memur sendikaları 2002 yılından bu yana toplu görüşme masasına oturup, memur maaş zammını "pazarlıkla" belirliyordu! Toplu görüşme sürecinde son sözü hükümetler söylediği için de ortaya yüzde 2, 2,5, 4 gibi zamlar çıktı.

Rakamlar bu kadar düşük olunca hükümetler her defasında yeni gerekçelerle kendisini savunmaya çalıştı. Bazen "köylere yol, su götüremeyiz" dedi, bazen "küresel kriz" dedi, bazen "büyümede memur katkısı yok" dedi, bazen "yetimin hakkını yedirtmeyiz" dedi, bazen "işten çıkarmıyoruz daha ne istiyorsunuz" dedi, bazen "daha fazla verirsek vergileri artırırız" dedi... Bu gerekçeleri çoğaltmak mümkün.

Hükümet bu yıl memurun karşısına yüzde 3,5'lik zamla çıktığında da kaçınılmaz olarak bir takım gerekçeler sunmak zorunda kaldı. Bu yıl alışılmış gerekçelerin yanına yepyeni bir gerekçe daha eklendi ve memurlara önerilen düşük zammın faili apaçık ortaya konuldu.

"Bütçe imkanları bu" diyerek memura düşük zam öneren kamu işveren temsilcileri, gerekçeleri arasında "Suriye’de yaşanan olayları ve buna bağlı olarak düşen ihracatı" gösterdi. Yani, memura düşük zam önerilmesinin bu yıl ki sebebi, suçlusu, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'dan başkası değildi! Kendi ülkesinde yaptıkları yetmezmiş gibi Türkiye'deki memurları da yoksulluğa mahkum ediyordu!...

Esad'ın bu yaptığı bile Türkiye'nin Suriye'ye müdahale etmesine bir gerekçe olabilir! Nede olsa çalışanı, emeklisiyle 4-5 milyonluk bir kitlenin mağduriyeti söz konusu...

Hal böyle olunca Suriye'ye bir müdahale olsa en önde memurlar gitse kim ne diyebilir ki? Bir nevi nefsi müdafaa!...

Ne diyelim, bu kez kabak Esad'ın başına patladı.

Bu yıl da böyle atlatıldığına göre, şimdiden gelecek yılı planlamaya başlamak lazım!...

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Yaratıcı memur g(ö)rev başında!...

 
Memur sendikaları, son yılların en etkili ve katılımlı grevini/iş bırakma eylemini
gerçekleştirdi. İşte bu eylemden akılda kalanlar...
  


Yıllardır "toplu görüşme" gibi dünyada başka bir örneği olmayan ve çalışanların birikmiş hemen hiçbir ihtiyacına cevap vermeyen bir uygulamadan kurtulup "toplu sözleşme" hakkına kavuşan memurlar, hükümetin "toplu görüşmeleri" aratmayan
zam teklifinin kızgınlığıyla soluğu meydanlarda aldı.


Konfederasyonlar, iş bırakarak, hizmet üretmeyerek kimi illerde birlikte kimi illerde ise ayrı  meydanları doldurdu.

Mesajların rengi ve dozu sendika ve konfederasyonlara göre değişse de pankart ve sloganlar yaşanan ortak sorunlara işaret edip çözüm için adres gösterdi.

Kızgınlıkları pankart ve sloganlarına yansıyan memurlar, işin içine espriyi katmayı da ihmal etmedi. İşte memurların taleplerini anlatırken seçtikleri o pankart ve sloganlar:  

-Üç buçuk, üç buçuk atma, paraların üstüne yatma 
-En az 3 çocuk yap, en fazla % 3 zam, kim bakacak bu çocuklara

-Uyku problemi yaşıyorsan zam yaz 2023'e gönder hükümet sizi ayakta uyutsun
-Hani aynı yoldan geçmiştik biz, aynı sudan içmiştik biz, yazımız bir kışımız birdi, niye vekile yüzde 45, memura yüzde 3,5 
-Emekçiyim ek iş arıyorum
-Bana süt verme babama zam ver
-Güçlü ekonomi yalan! Maksat sömürü talan!
-Yüzde 3,5'i al başına çal
-Adalet, kalkınma yalan. Gerçek: Sömürü, talan 
-Geleceğimiz için grevdeyiz
-Ücretli köle olmayacağız
-Memursun dediler kız vermediler
-Memura fitre ve zekat düşüyor, hayaldi gerçek oldu
-Baklavamızı yediler zam vermediler
-Memuru üzeni biz de üzeriz
-Hayat fani ölüm ani, 8+8 versen nolur yani
-Sayın Başbakan GS'nin kupa sorunun çözdün sıra memur zammında
-Sadaka zammına hayır
-Adamı assoliste bağlama!
-Hükümetin yüzde 3,5 zammı memuru delirtti
-Hükümet konuşma 3,5 atma.

-Tiyatro değil gerçek toplu sözleşme istiyoruz
-Dilenenler değil, direnler kazanacak

22 Mayıs 2012 Salı

Memur çift haneyi unuttu!...


İşi gereği rakamlarla arasının iyi olması beklenen Maliye'nin, söz konusu çalışanlar olunca ezberi bozuluyor: 1, 2, 3, 3.5, 3.75 ...! Sonra kaç geliyordu?   

Memurlar yıllardır bekledikleri "toplu sözleşme" hakkına kavuşsa da ilk toplu sözleşme sözleşme süreci hiç de umdukları gibi gitmiyor.

Hükümetin 2012 yılının birinci 6 ayı için yüzde 3.5, ikinci 6 ayı için yüzde 4, 2013 yılının birinci 6 ayı için yüzde 3, ikinci 6 ayı için yüzde 3 şeklinde yaptığı zam önerileri memurlara, geçmişte kimseyi memnun etmeyen toplu görüşme sürecini hatırlattı.

Memurlar toplu görüşme sürecinde yüzde 2 ile yüzde 9 arasında değişen oransal zamlar aldı. Yıllar itibariyle memur maaşlarına yapılan artışlar şöyle: 

Yıllar          İlk 6 ay          İkinci 6 ay 
2003                5                       9
2004                6                       6
2005                6                       6 
2006                2.5                    2.5  
2007                4                       4              
2008                2                       2 
2009                4                       4.5
2010                2.5                    2.5
2011                4                       4

Bu rakamlar, çalışanlar söz konusunu olduğunda Maliye'nin rakamlarla arasının hiç de iyi olmadığını ortaya koyuyor; bir de memurların 2003 yılından bu yana hiç çift haneli zam alamadığını gösteriyor.

Başka bir ifadeyle; Dağ fare doğurdu, memur çift haneyi unuttu!...

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Polis ayakkabı nöbetinde!


Işıltılı vitrinleri, ünlü markası ve indirimleriyle müşteri çekmeye çalışan ayakkabı mağazası, bu kez ayakkabı almaya gelenleri kalkanlı, kasklı çevik kuvvet polisleriyle karşıladı.

Ekonomik krizle boğuşan Yunanistan, yeni gelir kaynakları yaratmak için çareler peşinde. Bunlardan en ilginci de Yunan Polis Teşkilatı'nın personel ve araçlarının özel koruma amacıyla kiralanması. Buna göre, parayı veren, "bir polisi, köpekli polisi, devriye otomobilini, polis helikopterini" özel amaçları için kullanabilecek.

Komşuda bu gelişmeler olurken Türkiye'de de zaman zaman adeta bu uygulamaya paralel görüntüler ortaya çıkıyor. Bunun en son örneği ise Togo mağazalarının önünde yaşanıyor.

Anayasal bir hak olan sendikaya üye olma hakkını kullanan 35 işçinin işten çıkarılması nedeniyle,  işçiler ve onlara destek verenler mağaza önlerinde protestolar yapıyor. Bunu yaptıklarında ise karşılarında mağazanın önünde tam teçhizatla sıralanmış çevik kuvveti buluyor. Protestoların daha başında işçiler gözaltına alınmayla, çevik kuvvet otobüsleriyle tanıştılar.


Bu görüntüler de kaçınılmaz olarak Yunanistan'daki polisin ve teçhizatlarının özel amaçlarla kiralanması uygulamasını akıllara getiriyor. Mağazaların önünde sıralı polisler,  tam da böylesi bir çağrışıma neden oluyor.
       
Hal böyle olunca da işçiler, mağaza önlerinde asıl muhatapları olan işveren yerine, çevik kuvvet personeline taleplerini anlatmak durumunda kalıyor. Yetmiyor gözaltına alınıyor.

İşçiler mağazanın karşısında "bundan sonra sendikalı olarak çalışmak istediklerini" söyleyip dağıldıktan sonra polislerin, toplumsal olayların sonunda yaptıkları anonsun yeni bir versiyonu olarak "Amirim mağazaya ve ayakkabılara bir zarar gelmedi. Grup olaysız dağıldı" anonsu yapıp yapmadıkları ise muamma.

4 Mayıs 2012 Cuma

Alman topraklarında Türk sendikası


Türkiye'deki iş yerlerinde örgütlenebilmek için bin bir engeli aşmak zorunda kalan bir sendika, bu kez çok farklı ve farklı olduğu kadar da ilginç bir iş yerinde çalışanları sendikalı yapmayı başardı.

Türkiye Ticaret, Kooperatif, Eğitim, Büro ve Güzel Sanatlar İşçileri Sendikası (Tez-Koop-İş), örgütlü olduğu iş yerleri arasına yepyeni bir iş yerini ekledi. Alman Büyükelçiliği ve konsolosluklarında çalışan 200'ün üzerindeki işçiyle örgütlenme çalışması yürüten sendika, çalışanların yaklaşık yüzde 70'ini sendika üyesi yaparak toplu iş sözleşmesi yapmak için gerekli çoğunluğu sağladı.

Örgütlenme sürecinde adeta diplomatik bir çalışma yürüten, bir nevi uluslararası bir çalışmaya imza atan Tez-Koop-İş Sendikası, Almanya ve Türkiye Dışişleri bakanlıkları ile yazışmalar yaparak, çalışanların Türkiye'deki bir sendikaya üye olmalarının önünde bir engel bulunmadığı tescil ettirdi. Bakanlıklarla yapılan yazışmalar sonunda, çalışanların 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında bulundukları ve Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmeleri doğrultusunda örgütlenme hakkını kullanabilmeleri konusundaki tüm soru işaretleri ortadan kaldırılmış oldu.

Bu örgütlenmenin en çarpıcı yanı ise Türkiye'de yabancı ülke toprağı olarak kabul edilen bir büyükelçilikteki ilk sendikal örgütlenme olması. Bu haliyle Tez-Koop-İş Sendikası bir ilke imza atmış oldu.

Zoru başardılar, yasaya takıldılar

Tez-Koop-İş Sendikası Genel Sekreteri Hakan Bozkurt, yaptığı açıklamada, Almanya Büyükelçiliği ve Antalya, İzmir, İstanbul konsolosluklarında yürüttükleri örgütlenme çalışmasıyla 1 ay gibi bir sürede önemli bir başarı sağladıklarını ve bugüne kadar sendikal örgütlenme deneyimi yaşanmamış yepyeni bir alanda bunu gerçekleştirdiklerini söyledi.

Başlangıçta çok zor ve engellerle dolu görünen bir işi başarmanın mutluluğunu yaşarken bir yandan da iç mevzuattın yarattığı sorunlarla boğuştuklarına işaret eden Bozkurt, TBMM'de bekleyen Toplu İş İlişkileri Kanunu çıkmadığı için yaklaşık 3 aydır yetki tespiti beklediklerini belirtti.

Bozkurt, "Tabiri caizse okyanusu geçip derede boğulmuş durumdayız. İşçi arkadaşlarımız, biz ve işveren yasanın çıkmasını ve toplu sözleşme masasın oturmayı bekliyoruz. Yasanın bir türlü çıkmaması adeta sevincimizi kursağımızda bıraktı. Benzer durumdaki iş yerlerinde çalışanların gözü kulağı burada yaşanacak gelişme ve sağlanacak başarıda. Bu nedenle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından çalışanların yaklaşık yüzde 70'i örgütlediğimiz bir iş yerinde toplu sözleşme görüşmeleri için gerekli yetki belgesini bir an önce vermesini bekliyoruz" dedi.