25 Eylül 2012 Salı

Az beklesen ölmezsin!


Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), acil olarak devlet hastanesine gidip saatlerce müdahale edilmeyince oradan ambulansla özel hastaneye kaldırıp ameliyata alınan hastanın faturasını ödemek istemedi.
  
Emekli sigortalının eşi, göğüs ağrısı şikayetiyle fenalaşarak ambulansla Şişli Etfal Hastanesi'ne götürüldü. Hasta için muayene ve tetkiklerin ardından bilgisayarlı tomografi planlandı, ancak ilaç temin edilememesi nedeniyle çekilemedi. Yatış yapılmayan hasta ağrılarının devam etmesi ve teşhis konulamaması nedeniyle yakınlarınca yine ambulansla Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesine kaldırıldı.

Burada yapılan tetkik sonrasında hasta acil olarak ameliyata alındı ve tedavisinin ardından taburcu edildi. Emekli, özel sağlık kuruluşuna 42 bin 903 lira ödedi. Fatura bedelinin ödenmesi için SGK'ya başvurduğunda ise kendisine sadece 1.546 lira ödendi.

Emekli, bunun üzerine konuyu yargıya taşıyıp faturanın kalan kısmının ödenmesini talep etti, ancak yerel mahkeme bu talebi reddetti.

Kararın temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'ne geldi. Dairenin kararında, hak sahiplerine yapılacak sağlık yardımlarının, ilgilinin hekime muayene ettirilmesinden iyileşmesine kadar devam edeceği vurgulandı.

Yaşam hakkının kutsallığı nedeniyle, devletin sigortalıların tedavilerini en iyi şekilde yaptırması gereğinin, sosyal güvenlik hukukunun en temel ilkelerinden biri olduğuna dikkat çekilen kararda, hastalığın SGK sağlık kuruluşlarında tedavisinin mümkün bulunduğundan bahisle, davacının kurumun sağlık tesisinde kalarak gerekli muayene ve tedavisinin yapılmasını bekleme yükümlülüğünde olduğu şeklinde açıklamanın kabul edilemeyeceği belirtildi.

Sigortalının eşinin sevki olmadan, özel sağlık kuruluşunda tedavisini yaptırması durumunda, özel sağlık kuruluşlarında yapılan giderlerin kurumca sigortalıya ödeneceğine dair bir hüküm bulunmadığı gerekçesiyle, kurumun bu giderlerden sorumlu olmadığından söz edilemeyeceği belirtilen kararda, şunlara yer verildi:

"Sigortalının eşinin, ani olarak gelişen, tıbbi müdahale gerektiren, ivedilikle tıbbi müdahale yapılmaması halinde hayatın kaybedilmesi riski olan, bir başka deyişle acil ve hayati tehlike arz eden hastalığı nedeniyle Kurum sağlık tesisleri dışındaki özel bir sağlık kuruluşunda tedavi görmesi; Kurumun hastalık sigortası kapsamındaki sağlık yardımlarını yapma yükümünü gereğince ve özenle yerine getirmemiş olmasının doğal sonucu olup, davalı kurum; Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesinde yapılan muayene ve tedaviye ilişkin masraflardan (özel harcamalar, oda ve refakat hizmetleri gibi masraflar hariç olmak üzere) sorumludur.

Mahkeme, bu gerekçelerle yerel mahkeme kararını bozup sigortalı emeklinin lehine karar verdi.

Böylece bir sosyal hukuk devletinde hastane acilinde başlayan bir olay, açılan davayla ancak mahkeme koridorlarında sonlanmış oldu.

Oysa devlet hastanesinde beklenseydi bunların hiçbiri olmayacaktı!...

Durumu acil olan hasta ölür müydü?

Orası da takdiri ilahi...  

22 Eylül 2012 Cumartesi

Kenan Evren'in "utandıran" koleksiyonu


Sonradan resme merak salarak o kan ve revan günleri unutmaya çalışan Kenan Evren'in eşsiz bir koleksiyonu olduğu ortaya çıktı.

12 Eylül darbesinin ardından yakınları tutuklanan, gözaltına alınanların işkence ve kötü muamelenin sona erdirilmesi için bizzat Kenan Evren'e yazdıkları mektuplar, dünyada eşi benzeri olmayan bir koleksiyonun oluşmasına neden oldu. 

Devlet Başkanı/Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in işkence ve kötü muameleyi yalanladığı günlerde aileler, çaldıkları tüm kapılar suratlarına kapanınca yakınlarının hayatta olup olmadığını ve sağlık durumlarını öğrenmek için bizzat Evren'e mektuplar yazdılar.

Analar, babalar, kardeşler, çocuklar, daha sonra "Gizli", "Çok Gizli", "Acele", "İvedi" ibareli belgelere dönüşen bu mektup ve dilekçelerle, kendilerinden koparıların akibetlerini sordular.

Kimi zaman hiç yanıt alamadılar, çoğu zaman ise "işkence yok" dendi. Bazı yanıtlar kağıtalara yazılamadı. Çünkü işkenceyle çürütülmüş bir oğul, kaybedilen bir kız, öldürülmüş bir babanın izahı yoktu.

İşte o dönemde devletin 1 numarası, herkesin iki dudağının arasına baktığı Kenan Evren'e yazılan mektup ve dilekçelerden bazı bölümler:

-Siz zaman zaman TRT'den ve basından yaptığınız açıklamalarla işkence yok diyorsunuz. Eğer Aydın Demirkol'un katillerinden siz hesap sormazsanız, halk sizi vicdanlarına mahkum edecek, tarihe kara leke olarak işleyecek.Türk milleti sizi affetmez, zamanı gelince de hesap soracağını biliyorsunuz.  

-Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı'na bağlı askeri cezaevinde tutuklu bulunan oğullarımla görüşmem mümkün olmadı. 2 aydır kendilerinden mektup da alamıyoruz. Cezaevinde 3-4 ölüm olayı olduğunu duydum, çocuklarımın sağlıklarından endişeliyim. Çocuklarımın sağ ve sıhhatte olduklarına dair tarafıma bilgi verilmesini bir anne olarak rica ediyorum.

-12 Eylül öncesinde memlekette bazı grupların rol oynadığı bir gerçektir. Ancak 12 Eylül'den sonra değişen tek durum varsa, sadece fakir ve yaşları 18-20 arasında olan gençlerin ezilmesidir. Bizlerin şeref ve haysiyetlerimizin rencide edildiği gibi, tutuklu bulunan çocuklarımız da işkenceden intihara sürüklenmektedir. İç anarşi durmuştur. Ama bizim kalbimizdeki anarşi artmıştır. Anne-baba olarak her zaman gidip bu çocuklarımızın durumlarını görüyoruz ve bu durumun hiç insanlığa yakışmayacağını da biliyoruz. Bu duruma bir çözüm getirilmesini arz ederiz.

-İşkenceci cezaevi personelinin tutuklu masum kişileri kitleler halinde ölüme sevk ettikleri bedaheti karşısında durumu siz cumhurbaşkanımıza arza mecbur kaldım. Bu işe el atmanızı ve işkenceye son verilmesini en üst merci olarak bekliyor ve yardımınızı diliyoruz.

-Mamak Askeri Cezaevinde 300 insana uygulanan toplu işkence ve görüş yasağını bugünkü telgrafımla bilgilerinize arz etmiştim. Saat 18.00'da öğrendiğime göre bugün avukatlarımız da çocuklarımızla görüştürülmemiştir. Yaşamları için büyük endişe ve korku içindeyiz. Acele hastaneye sevkleriyle gerekli tıbbi müdahalelerin vakit geçirilmeden sağlanmasını ve sonuçlarının açıklanmasını saygılarımla arz ederim.

-Gözü yaşlı, bağrı acılı, ciğeri delik bir anneyim. Oğlum görüşmeye, havalandırmaya çıkarılmamakta, yiyecek ve çamaşır alınmamaktadır. Bunlar insanlık dışı değil midir? Biz ana babaların yüreği buna nasıl dayansın. İçimiz kan ağlıyor. Sizlerin de bir anne ve baba olarak bizum acımızı, duygularımızı anlayacağınızı ümit etmekteyiz.

-İnsanlık dışı ve Anayasamızın suç saydığı işkenceyi yapanlara gerekenlerin yapılmasını, oğlum komada ölmek üzeredir duruma hemen müdahale edilmesini, emirleriniz üzerine hapishane şartlarının ve oğlumun durumunun yerinde incelenip doktora gönderilmesini ve işkence yaptırıp, yapanlar hakkında kanunu işlem yapılmasını saygılarımla arz ederim.

-Cezaevine oğlumu ziyarete gittiğimde kafası, gözü sarılı bir vaziyette olduğunu gördüm. Çivili tahtalarla karşı grup tarafından öldürülmek kastıyla dövüldüğünü öğrendim. Bu çivilerin ve tahtaların hapishaneye nasıl girdiğini merak ediyorum. Devlet büyüğümüz olarak duruma müdahale edilerek sağ ve sol grupların bir arada tutulmamasını ve bu duruma sebep olanların cezalandırılmasını saygı ile dilerim.

-Cezaevinin bulunduğu muhit, işkence feryatları ile evlerinde duramamaktadır. Bu uygulamalara son verilmesi için gerekli işlemlerin yapılmasını arz ederim.    

-Oğlum yapılan kötü uygulama sonucu ayağı kırılmak suretiyle sakat bırakılmıştır ve 45 gündür hücrede tutulmaktadır. Ayrıca 2 aydır bana gösterilmemektedir. Cumhuriyetimiz ve demokrasimize gölge düşürecek bu uygulamalara son vermeniz için gerekli olan emir ve talimatları vermenizi saygılarımla arz ve talep ediyorum.

  

17 Eylül 2012 Pazartesi

Süper Lig'in en süper futbolcuları!



Spor Toto Süper Lig'de top koşturan öyle oyuncular var ki özellikleri adlarında gizli! İşte onlardan bazıları...  

Yedek kulübesinin değişmez ismi Köksal YEDEK (Sanica Boru Elazığspor)
Rakibin tüm engellerine karşı Mustafa AŞAN  (Akhisar Belediye)
Topu ver, gerisini merak etme sen Çağdaş ATAN (Akhisar Belediye)
Tartışmalı pozisyonlar için son nokta Gökhan SÜZEN (İstanbul Büyükşehir Belediye)
Hava topları ondan sorulur Salih UÇAN (Fenerbahçe)
Yedek kulübesinin torpillisi Çağlar BİRİNCİ (Galatasaray)
Hakeme diyeceği olana Hakan SÖYLER (Kardemir Karabük)
Rakiplerin korkulu rüyası Cengiz BİÇER (Mersin İdmanyurdu)
Son oyuncu değişikliği için değişmez isim Hasan ÜÇÜNCÜ (Mersin İdmanyurdu)
Takım oyununa en yatkın Metin İMECE (Mersin İdmanyurdu)
Mağlubiyet sonrası ağıt  yakmak için Serkan YANIK (Mersin İdmanyurdu)
Top geçer rakip geçmez Hüsamettin TUT (Orduspor)

Tam bir görev adamı Nizamettin ÇALIŞKAN (Orduspor)  
Eşsiz kurtarışlar için Onur Recep KIVRAK (Trabzonspor)
Tutabilene aşk olsun Giray KAÇAR (Trabzonspor)
Yabancı sınırlamasına karşı Hasan TÜRK (Beşiktaş)
*Fotograf: fenerbahce.org

15 Eylül 2012 Cumartesi

Tribünler çocuklar için birleşti


Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve bazı kulüplerin taraftar grupları, ezeli rekabete ara verip çocuklar için birlikte yürüdü.

Eğitimi 4+4+4 şeklinde kesintili hale getiren, okula başlama yaşını 5,5'a çeken ve  "çocuk işçi", "çocuk gelin" gibi olumsuzlukları artıracağı endişelerine neden olan uygulamayı protesto için Ankara'da emek ve meslek örgütlerince düzenlenen mitingde renkli görüntüler ortaya çıktı.

Bunlardan en dikkati çekeni ise taraftar gruplarının birarada formaları ve renkli pankartlarıyla yürümeleriydi. 

Fenerbahçe Sol Açık, Galatasaray Tek Yumruk, Beşiktaş Beleştepe ve diğer taraftar yürüyüş boyunca ardarda kortejlerde sıralınırken, miting alınında da ayrılmadılar. 

Formalarını sırtlarına geçiren taraftar, bugüne özel hazırladıkları renkli pankartlarla tribün çoşkusunu miting meydanına taşıyıp kendi jargonlarıyla uyfulamaya neden karşı olduklarının mesajlarını güçlü bir biçimde verdiler. 

Gönül verdikleri renklerlerle farklıklarını ortaya koyan taraftarlar, hep birlikte yaptıkları/attıkları "4+4+4'e hayır" tezahüratıyla/sloganıyla da tek ses oldular!...

13 Eylül 2012 Perşembe

Bu da çalışanların 2013 kataloğu


Bugünlerde kapınıza IKEA'nın 2013 ürün kataloğu ya geldi ya da gelmek üzere.

Dünyanın 44 ülkesinde 100 binden fazla IKEA çalışanı, IKEA Türkiye çalışanlarıyla aynı iş kıyafetlerini giyip, aynı ürünleri satıyor.

Aralarındaki tek fark IKEA Türk çalışanlarının sendikaya üye olma ve toplu iş sözleşmesi hakkından yararlanamıyor olması.

Türk-İş'e bağlı Koop-İş Sendikası'nda örgütlenme çabasını sürdüren işçiler, IKEA'nın 44 ülkedeki mağazalarında çalışanların haklarına sahip olmak istiyor.

İşte IKEA'nın 2013 ürün kataloğu böyle bir ortamda çıktı. 

İyi de işçilerin neyi eksik.

Bu da işçilerin 2013 yılı kataloğu!...

12 Eylül 2012 Çarşamba

"Gizli" belgeden çıkan ünlüler!



12 Eylül Askeri Darbesi'ne ilişkin açılan davada,  mahkemeye sunulan belgelerin arasından Yılmaz Güney ve kamuoyunun yakından tanıdığı isimlere ilişkin  "gizli" ibareli bir yazı çıktı.

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT),  gelen talep üzerine, "yurt dışında Türkiye aleyhine faaliyet gösterdiği" gerekçesiyle, bir kişinin vatandaşlıktan çıkarılması konusunda, 30 Temmuz 1984'te "gizli" ibaresiyle Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığı'na görüş bildirdi.

MİT, görüşünde, Yılmaz Güney,  Behice Boran, Gültekin Gazioğlu, Şanar Yurdatapan, Melike Demirağ  ve DİSK yöneticilerinin durumuna da dikkat çekti.

Vatandaşlıktan çıkarılması talep edilen kişilerin durumunun ilgili makamlarca araştırılmaya devam ettiği vurgulanan yazıda, şu ifadelere yer verildi:

"(Söz konusu kişiden), siyasi partiler, sendikalar, öğretmen kuruluşları, sanat alanında iç ve dış çevreler itibariyle daha büyük etkinliğe sahip bazı Türk vatandaşlarının, oluşturulacak menfi propagandalar dikkate alınmayarak vatandaşlıkları kaybettirilmiş bulunmaktadır. Yılmaz Güney, Behice Boran, Gültekin Gazioğlu, Şanar Yurdatapan, Melike Demirağ ve çeşitli kademelerdeki DİSK mensupları bu duruma örnek gösterilebilir."

MİT, görüşü sorulan kişi için ise, "Zamanında hiçbir işlem yapılmamasının, tutumunda bir değişiklik yaratmayacağı, aksine bundan cüret alarak aynı doğrultudaki girişimlerini daha etkin bir şekilde sürdürmesine ve neticede durumuna göz yumulduğu izleniminin yaratılmasına da imkan sağlayacağı mütalaa edilmektedir" şeklinde yanıt verdi.   

6 Eylül 2012 Perşembe

Yasaklı işin sigortalı işçileri



Sosyal Güvenlik Kurumu'nun kayıtlarına göre, Türkiye'de yasaklanan bir faaliyetin sigortalı çalışanları "var" ya da "yok"!...

Kumar... Türkiye'de yasak bir faaliyet. Bu nedenledir ki tutkunları, kumar oynayabilmek için kimi zaman aksiyon filmlerini aratmayan zahmetlere katlanmayı bile göze alıyor. Polis de yasak olan bir faaliyeti engellemek için operasyon üstüne operasyon düzenliyor. Polis, kimi zaman bir villaya kimi zamansa kuytu bir yere baskın yapıyor. 

Sosyal Güvenlik Kurumu'nun kayıtları ise kumar konusunda bilinen bu durumu adeta boşa çıkarıyor. Nasıl mı? Tüm nüfusa sosyal güvence sağlama iddiasındaki kurum, sigortalı işçileri 99 faaliyet grubuna göre ayırıyor. Bu faaliyet grupları arasında ev içi çalışması, eğitim, mobilya imalatı, veterinerlik, konaklama, telekominikasyon, gayrimenkul, ormancılık, içecek imalatı, bina inşaatı, bilgisayar programlama, sosyal hizmetler, mimarlık, kanalizasyon gibi bir dizi iş bulunuyor.

Faaliyet gruplarının 93. sırasında ise "kumar ve müşterek bahis faaliyetleri" yer alıyor. Kurumun haziran ayı verilerine göre, bu faaliyet alanında toplam 7 bin 196 işyeri bulunuyor. Bu faaliyeti yapanların sayısı ise 24 bin 294 olarak belirtiliyor. Çalışanlar günlük ortalama gelirine bile yer veriliyor. Buna göre bu işleri yapanlar günlük ortalama 32,79, aylık 983 lira kazanıyor.

İşte Sosyal Güvenlik Kurumu'na göre Türkiye'de yasaklı bir faaliyet ve bu faaliyet grubu içerisinde sigortalı görünenlerin durumu böyle.

Öte yandan, ellerinden "yüklüce paralar" geçen insanların aylık 1000 liranın altında bir ücretle çalıştırılıyor olması da ayrıca dikkat çekici...

2 Eylül 2012 Pazar

Patronların kulağına küpe olsun!

Karikatür: Redu Popovici
Birçok çalışan işyerlerinde, görev başında saldırıya uğruyor, yaralanıyor. Peki böyle bir durumda çalışanını koruyamayan işvereni ne bekliyor? 

Kazakistan'ın Tengiz bölgesindeki tesislere çalışmaya götürülen bir işçi, işverenin gerekli emniyet tedbirlerini almaması nedeniyle çıkan olayda arkadaşları ve kendisinin yaralanması üzerine, can güvenliği sağlanmadığı için iş sözleşmesini sona erdirdi.

Bu olay nedeniyle maddi ve manevi zarar gördüğünü belirten işçi, açtığı davayla ücret, fazla çalışma ücreti ve manevi tazminat talebinde bulundu.

Şirketin savunmasında, işçinin sözleşmesini kendisinin feshettiğini, iş yerinde çıkan kavgadan dolayı işverenin bir kusurunun bulunmadığını, manevi tazminat isteminin de koşullarının oluşmadığını öne sürerek, davanın reddini istedi.

Yerel mahkeme, ücret alacağını uygun bulurken, fazla çalışma ücreti ve manevi tazminat talebini reddetti. Karar işçi tarafından temyiz edilince dava dosyası Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'ne
geldi.

Yargıtay kararında, işverenin, işyerinde çalışanları gözetme ve koruma borcunun kapsamında, işçilerin maddi ve manevi vücut bütünlüğünün, şeref, haysiyet ve özel yaşam gibi kişisel değerlerinin korunmasının da bulunduğunu vurgulandı.

İşyerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmaması nedeniyle zarar gören işçinin, işveren aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açma hakkına sahip olduğu ifade edilen kararda, işverenin gözetme ve koruma borcunu hiç veya gereği gibi yerine getirmemesi halinde, işçinin, maruz kaldığı zarar durumuna göre, maddi ve manevi tazminat taleplerinde bulunabileceği belirtildi.

İşçinin, davalıya ait yurtdışı işyerinde çalışırken, işyerinde yabancı uyruklu işçilerin saldırısı sonucu yaralandığına, işverenin gerekli güvenlik önlemlerini almaması nedeni ile bu saldırı sonunda kişilik haklarının hukuka aykırı şekilde ihlal edildiğine dikkat çekilen kararda, davacının, işverenin güvenlik önlemlerini almaması ve kişisel güvenliğinin tehlikede olması nedeni ile belirli süreli iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiği kaydedildi.

Kararda, "Davalı işverenin çalışanları gözetme ve koruma borcu kapsamında işyerinde gerekli güvenlik önlemleri almadığı, davacının işyerinde yabancı uyruklu işçilerin saldırısı sonucu yaralandığı anlaşıldığından, zarara uğrayan kişiye zararın ağırlığına ve diğer tazminat ögeleri dikkate alınarak yargıç tarafından adalete uygun bir tazminat verilmelidir" denildi.

Yargıtay böylece, işçinin manevi tazminat talebini reddeden yerel mahkeme kararını hatalı bularak işçi lehine bozdu.